![]() |
Gözler |
- Göz açamamak: Yoğun ve sıkı işleri yüzünden başka bir işle ilgilenmeye vakit ve fırsat bulamamak.
- Göz açıp kapayıncaya kadar: (deyiminin anlamı) Pek kısa bir zamanda.
- Göz açtırmamak: (Başka bir iş yapmasına) Vakit ve fırsat vermemek.
- Göz alabildiğine: Gözün görebileceği en uzak yerlere kadar.
- Göz alıcı: Güzelliği hemen dikkati çeken, alımlı.
- Göz almak: Göz kamaştırmak.
- Göz aşinalığı: Karşılaşılan bir kimseyi önceden kısa bir süre görmüş olmaktan doğan tanıma.
- Göz atmak: Kısaca bakıvermek.
- Göz aydına gitmek: Sevinçli durumdaki bir kimseye "gözün aydın" demeye gitmek.
- Göz banyosu: Güzel kimselere hoşlanarak bakmak, etkisinde kalınan güzellikten, seyrederek zevk almak.
- Göz boyamak: Nitelikçe kötü bir şeyi, iyi gibi göstermek, böylece karşısındakini aldatmak; bir şey, olduğundan farklı görünmek.
- Göz (nazar) değmek: Uğursuzluğuna, kötülüğü dokunacağına inanılan birinin kıskançlık ya da hayranlıkla bakması sonucu kötü bir duruma düşmek.
- Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğine kapılmak.
- Göz doldurmak: Görünüşüyle umulduğundan çok etkilemek.
- Göz doyurmak: (Bir şey) Görünüşüyle etkili olmak, seyredenlere zevk vermek.
- Göz etmek: Başkalarının gizlediği isteklerini birine göz kırparak ya da gözlerini oynatarak anlatmak.
- Göz gezdirmek:
- Yazılmış bir şeyi kendini vermeden okumak.
- Birçok şeye dikkatsiz bakıp geçmek.
- Göz göre (göz göre göre):
- Herkesin gözü önünde.
- Apaçık, utanmadan, çekinmeden.
- Göz göz: Üzerinde birçok göz (delik) bulunan.
- Göz göze gelmek: Bakışları karşılaşmak.
- Göz gözü görmemek: Sis, duman, toz gibi engellerden ortalık görülememek.
- Göz hakkı: Görülüp de imrenilebilecek ufak tefek şeylerden, görenlere verilen pay.
- Göz hapsine almak: Bakışlarını üzerinden ayırmamak, hiçbir davranışını gözden kaçırmamak.
- Göz kamaştırmak:
- (Kuvvetli ışık ya da parlaklık) Kısa bir zaman için görüşü bulandırmak.
- Hayran etmek, görenleri hayran bırakmak.
- Göz kararı: Ölçülerek ya da tartılarak kullanılan veya satılan şeylerin ölçülmeden ve tartılmadan göz ile oranlaması.
- Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak.
- Göz kırpmadan: Acımadan, merhamet etmeden, hiç çekinmeden, duraksamadan.
- Göz kırpmak: Birine amacını işaretle anlatmak için bir gözünü bir an için kapayıp açmak.
- Göz koymak: Bir şeyi ele geçirme isteği gütmek.
- Göz kulak olmak: Bir şeyin korunmasında dikkatli olmak.
- Göz kuyruğuyla bakmak: → Göz ucuyla bakmak.
- Göz nuru:
- Görme yeteneği.
- Göz emeği.
- Göz nuru dökmek: İnce, değerli bir şey oluşturmak için göz emeği harcamak.
- Göz önüne getirmek: Tasarımlamak, hesaplamak.
- Göz süzmek: Göz kapaklarını birbirine yaklaştırarak, baygın baygın bakmak.
- Göz ucuyla bakmak: Başını çevirmeden, gözlerini yana çevirerek bakmak.
- Göz yıldırmak: Güç yitirecek etki yapmak, moral bozmak.
- Göz yummak: Kusurları görmezliğe gelmek.
- Göz yummamak:
- Kusurları görmezliğe gelmemek!
- Hiç uyumamak.
- Gözden çıkarmak: Yokluğuna katlanmak, elden gitmesine razı olmak.
- Gözden düşmek: Daha önce kendisine değer vermiş kimselerin sevgi ve güvenini yitirmek.
- Gözden geçirmek: Bir şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamak için her yanına bakmak, incelemek, muayene etmek, denetlemek.
- Gözden kaçmak: (İncelenmiş veya gözlemlenmiş olmasına rağmen) Görülmemiş, farkına varılmamış olmak.
- Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek ya da görülmez olmak.
- Gözden sürmeyi çalmak: Çalamayacağı bir şey bulunmayacak denli becerikli hırsız olmak, kimseye sezdirmeyerek, çok becerikli biçimde hırsızlık yapmak.
- Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp başka yere gitmek, görülmez olmak.
- Göze almak: Gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek.
- Göze batmak:
- Bakanları tedirgin edecek gibi aykırı, uygunsuz ya da yakışıksız görünmek.
- Çekememezliğe yol açmak.
- Göze çarpmak: Başka şeyler arasında kolayca görülebilmek.
- Göze diken olmak: Başkalarını rahatsız eden bir insan durumuna gelmek.
- Göze gelmek: Kendisine göz değmek, nazar değmek.
- Göze girmek: İlgi, sevgi, güven ve önem kazanmak, beğenilmek.
- Göze görünmek:
- Görünür duruma gelmek, var olduğu belli olmak.
- Var olmadığı halde varmış gibi görünmek.
- Göze görünmemek:
- Ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, ortada görünmemek.
- Kendisi var olduğu halde göz onu görememek, önemi olmamak.
- Göze göz, dişe diş: Misilleme, aynıyla acısını çıkarma, kısasa kısas.
- Gözle yemek, gözüyle yemek, gözleriyle yemek:
- Bir şeye pek istekle ve dik dik bakmak.
- Göz değdirmek, uğursuzluk getiren bakışlarla bir kimsenin kötü duruma düşmesine neden olmak.
- Gözleri bayılmak: Uyku, arzu gibi herhangi bir hal gözlerine vurmak, gözlerinden belli olmak.
- Gözleri çakmak çakmak olmak: Ateşli hastalıktan ya da öfkeden gözleri kızarmış ve parlamış olmak.
- Gözleri çekik: Yarı kapanmış göz gibi göz kapaklarının arası dar olan.
- Gözleri çukura gitmek (kaçmak): Her hangi bir hastalık yüzünden gözleri çökmüş gibi görünmek.
- Gözleri dolmak (dolu dolu olmak): Ağlayacak kadar duygulanmak.
- Gözleri dönmek:
- Can çekişirken gözlerinin karası kapak altına kaçmak.
- Öfkesinden ne yaptığını bilmemek.
- Gözleri evinden oynamak (fırlamak): Gözlerini gereğinden çok açıp öfkesi ve telaşı gözlerinden belli olmak.
- Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayretten gözleri fırlamak.
- Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, çok içki içme gibi nedenlerle gözleri çok kızarmak.
- Gözleri kapanmak:
- Ölmek.
- Çok uykusu gelmek.
- Gözleri kararmak:
- Gözleri baş dönmesinden, açlıktan, aşırı yorgunluktan iyi göremez olmak.
- Bayılacak gibi olmak.
- Gözleri kıvılcım saçmak: Çok öfkelenmek, gözleri çakmak çakmak olmak.
- Gözleri parlamak: Gözünde sevinç ve istek belirtileri görülmek.
- Gözleri sulanmak: Gözlerine yaş gelmek.
- Gözleri süzülmek: Göz kapakları hafif kapanmaya başlamak.
- Gözleri velfecri okumak: Gözlerinden kurnaz, şeytanca bir zeka belli olmak.
- Gözleri yollarda kalmak: Sevilen bir kimseyi ya da geciken bir haberi, mektubu özlemle beklemek.
- Gözlerinde şimşek çakmak: Birden çok kızmak, ansızın pek öfkelenmek.
- Gözlerine inanamamak: Hiç umulmayan, hatıra hiç gelmeyen bir şeyin görülmesi karşısında şaşırmak.
- Gözlerine uyku girmemek (gözü, gözleri uyku tutmamak): Hiç uyuyamamak.
- Gözlerini açmak: Uyanmak.
- Gözlerini belertmek: Gözlerini açıp dik dik bakmak.
- (Birine) Gözlerini devirmek: Öfkeyle bakmak.
- (Bir yere) Gözlerini dikmek: Dikkatle bakmak.
- Gözlerini (gözünü) kaçırmak: Biriyle göz göze gelmemek için gözlerini başka tarafa çevirivermek.
- Gözlerini kapamamak: Uyumamak.
- Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiği gözlerinden belli olmak.
- Gözlerinin içine kadar kızarmak: Utancından yüzü çok kızarmak.
- Gözü aç: Kanmak, doymak bilmez, aç gözlü.
- Gözü açık: Uyanık ve becerikli.
- Gözü açık gitmek: Dilediğine eremeden, istediğini yapamadan ölmek.
- Gözü açılmak: İyiyi kötüyü ya da işine gelenle gelmeyeni ayırt eder duruma gelmek.
- Gözü akmak: Yaralanma ya da hastalık nedeniyle kör olmak.
- Gözü almamak: Beğenmemek, görünüşü kendisine güven vermemek, (kendine) güvenememek.
- Gözü arkada (ardında) kalmak: Arkada bırakılan bir şeye merak ya da ilgiyle bağlı kalmak.
- Gözü bağlı:
- Aymaz, gafil.
- Sorup soruşturmaksızın, bakıp anlamadan.
- Gözü bulanmak: Bulanık görmeye başlamak.
- Gözü büyükte olmak: Büyük emeller beslemek, gözü yüksekte olmak.
- Gözü çıkasıca: İlenme olarak söylenen bir söz.
- Gözü dalmak: Gözünü bir noktaya dikip dalgın bakmak.
- Gözü dışarıda: Eşiyle yetinmeyip karşı cinsten başka kimselerle ilişki kurmak hevesinde olan.
- Gözü doymak: Çok istenen bir şeyi çokça elde ettikten sonra artık daha çoğunu istememek.
- Gözü dönesi: Geberesi.
- Gözü dönmek: Azgın bir isteğin ya da öfkenin etkisi altında ne yaptığını bilmez bir duruma gelmek.
- Gözü dumanlanmak: Öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek.
- (Bir şeyi) Gözü gibi sakınmak: O şeye aşırı ilgi ve özen göstermek, önemle bakıp korumak.
- (Bir şeyi) Gözü gibi sevmek: Pek çok sevmek.
- (Bir şeye) Gözü gitmek: Bir şeyi elinde olmayarak, rastgele görmek.
- Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek, ferahlamak.
- Gözü gönlü tok: → Gönlü tok.
- Gözü görmemek: Belli bir şeyin dışında başka bir şeyle ilgilenmemek.
- (Birini, bir şeyi) Gözü görmez olmak: Artık ona değer vermemek.
- Gözü hiçbir şey görmemek:
- Çok önemsediği bir işe bağlanıp başka hiçbir şeyle ilgilenmemek.
- Kızgınlığa kapılıp sonunu düşünmeden en kötü şeyleri yapacak duruma gelmek.
- Gözü ısırmak: Bir kimseyi tanıyor gibi olmak, yüzü yabancı gelmemek.
- Gözü ilişmek: İstemeden görüvermek.
- Gözü kalmak: Bir şeyi beğenip elde etme arzusunu yenememek.
- Gözü kapalı:
- Düşünüp taşınmayı gerekli görmeden.
- Dünyadan haberi olmayan.
- Gözü kararmak:
- Umutsuzluğun, öfkenin ya da azgın isteğin etkisi altında ne yaptığını bilmez duruma gelmek.
- Başı dönmek, hafif baygınlık geçirmek.
- Gözü kaymak:
- İstemeyerek bakıvermek.
- Gözünde hafifçe şaşılık bulunmak, gözü ara sıra hafif şaşılaşmak.
- Gözü keskin: Çok iyi gören.
- (Bir işi) Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda kendisinde güç ve yeterlilik bulmak, kendisine güvenmek.
- Gözü kızmak: Zorlu, sert davranışlara girişecek ölçüde öfkelenip ateşlenmek.
- Gözü korkmak: Acı bir denemeden sonra birinden ya da bir şeyden zarar gelebileceği kanısına varıp bir daha denemeyi göze almamak.
- (Bir şeyin) Gözü kör olsun: (teklifsiz konuşmada) Gereksinme duyulan şeyin elde bulunmaması nedeniyle bir iş yürümediği zaman söylenir.
- (Bir şeyde) Gözü olmak (olmamak): Bir şeyi ya da bir kimseyi elde etmek isteği beslemek (beslememek).
- Gözü pek: Korkusuz, atılgan, pek cesur.
- Gözü sönmek: Kör olmak.
- Gözü sulu: (teklifsiz konuşmada) Önemsiz nedenler karşısında bile gözyaşlarını tutamayan.
- (Bir şeye) Gözü takılmak: Dikkati çeken bir şeye ara ara ya da dalarak bakmak, gözünü ondan alamamak.
- Gözü tok: Gözü malda olmayan.
- Gözü toprağa bakmak: Ölmek üzere olmak, bir ayağı çukurda olmak.
- Gözü tutmak: Güvenmek, beğenmek.
- Gözü tutmamak: Güvenmemek, beğenmemek.
- (Bir işi) Gözü yememek: O işi becerebileceğine aklı yatmamak.
- Gözü yılmak: Yürek gücü sarsılmak, korkmak.
- Gözü yolda (yollarda) kalmak: Birisinin gelmesini merak ve istekle beklemek.
- Gözü yüksekte (yükseklerde): Yüksek emeller peşinde olan.
- Gözüm! (Gözümün nuru): Sevgi anlatan bir seslenme sözü.
- Gözüm çıksın (kör olsun): Bir şeyin doğruluğuna inandırmak için kullanılan ant içme sözü.
- (Birini) Gözüm görmesin: Bana hiç görünmesin, yüzünü görmek istemem.
- Gözün aydın!: Sevinçli bir olay dolayısıyla kullanılan bir kutlama sözü.
- Gözünde büyümek: Bir şey, birine olduğundan büyük, zor ya da önemli görünmek.
- Gözünde büyütmek: Önemsiz olan bir şeye fazla önem verip ondan korkar duruma gelmek.
- (Bir kimse ya da bir şey birinin) Gözünde (şöyle ya da böyle) olmak: Ona göre öyle sayılmak.
- (Bir şey birinin) Gözünde olmamak: Herhangi bir üzüntü ya da zor durum dolayısıyla o şeye değer verecek, ilgi duyacak durumda bulunmamak.
- Gözünde tütmek: Çok özlemek, göreceği gelmek.
- Gözünden kaçırmamak: Dikkatle izlemek.
- Gözünden uyku akmak: Çok uykulu olmak.
- Gözüne bakmak: → Gözünün içine bakmak.
- Gözüne çarpmak: Rastlantıyla görmek.
- Gözüne dizine dursun!: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen kötü dilek, beddua sözü.
- (Birinin) Gözüne girmek: Sevgi, güven ve ilgisini kazanmak.
- Gözüne hiçbir şey görünmemek: Kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek, her türlü tehlike karşısında ilgisiz kalmak.
- (Bir şey) Gözüne ilişmek: Bir şeyi rastgele görmek.
- Gözüne kestirmek:
- Başarabileceğini ummak.
- Beğenisine uygun bulmak.
- Gözüne sokmak: Bir kimsenin göremediği ya da bulamadığı bir şeyi, ona sert bir tavırla göstermek, görmeye mecbur etmek.
- Gözüne uyku girmemek: Uyuyamamak, uykusuz kalmak.
- (Kendi) Gözünü açmak: Uyanık, dikkatli bulunmak.
- (Birinin) Gözünü açmak: Görüşünü değiştiren bilgi edinmesini sağlamak, uyarmak, gerçeğe yöneltmek.
- (Bir yerde) Gözünü açmak: Orada iken aklı ermeye başlamak.
- Gözünü ağartmak: Dik dik bakmak, bakışını sertleştirmek, suratını asmak.
- (Bir şeyden) Gözünü ayırmak: Bir şeye bakmaktayken gözünü başka tarafa çevirmek.
- (Birinin) Gözünü bağlamak: Akıl ve duygularını yanıltmak, doğruyu göremez duruma getirmek.
- (Bir şeyin) Gözünü çıkarmak: (teklifsiz konuşmada)
- İyisi dururken kötüsünü seçmek.
- Bir işi çok kötü bir biçimde yapmak.
- Gözünü daldan budaktan (çöpten) esirgememek (sakınmamak): Olur olmaz tehlikelere aldırmamak, tehlikelerden korkmamak.
- Gözünü dikmek: Gözünü ayırmadan bir yere bakıp durmak.
- Gözünü doyurmak: Bol bol vermek.
- Gözünü dört açmak: Çok dikkatli ve uyanık bulunmak.
- Gözünü gözüne dikmek: Birinin gözüne sürekli olarak bakmak.
- Gözünü kırpmamak: Hiç uyuyamamak.
- Gözünü kan bürümek: Adam öldürecek ölçüde öfkelenmek.
- (Birinin) Gözünü korkutmak: Yıldırmak.
- Gözünü sevdiğim: Sevgi anlatmak için kullanılır.
- Gözünü seveyim: (teklifsiz konuşmada) Rica, sevgi ya da hafifçe kınama sözü olarak kullanılır.
- Gözünü toprak doyursun: Kendisinde olan ya da kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bunu az bulan aç gözlü kimseler için ilenme olarak söylenir.
- Gözünü yummak: Ölmek.
- (Bir şeye) Gözünü yummak: Görmezlikten gelmek.
- Gözünün bebeği gibi sevmek: Pek çok sevmek.
- Gözünün çapağını silmeden: Sabahleyin uyanır uyanmaz.
- Gözünün içine baka baka: Cesaret ve soğukkanlılıkla.
- (Birinin) Gözünün içine bakmak:
- Bir kimsenin üstüne titremek.
- Buyruğunu yerine getirmeye hazır bulunmak.
- Bir arzusunun yapılması için gözleriyle birine yalvarır durum almak.
- Gözünün kuyruğuyla (ucuyla) bakmak: Belli etmemeye çalışarak yandan bakmak.
- Gözünün önünden gitmemek: Hep görür gibi olmak, bir türlü unutamamak.
- (Birine) Gözünün üstünde kaşın var dememek: Birinin her davranışını hoş görmek, alınmasına yol açacak hiçbir şey söylememek.
- (Birinin) Gözünün yaşına bakmamak: (deyiminin anlamı) Hiç acımamak, sızlanmasına aldırış etmemek.
- (Bir şeye) ... gözüyle bakmak: (Bir şeye) ... gibi bakmak: Sorunlara çözülemez gözüyle bakmak, baştan teslim olmak anlamına gelir.
- Gözüyle görmek: Görmüş olduğunu kesinlikle, inandırıcı olarak belirtmek.
Bakınız: Göz İle İlgili Atasözleri
Soru ve Yorumlar: 16
Emeginize saglık
Soru/Yorum Gönder