Göz ile ilgili deyimler ve anlamları

Yayınlanma: 4.3.11 Düzenlenme: Soru/Yorum: 16
İçinde "göz" kelimesi geçen deyimler ve açıklamaları:

Sarışın bir bayanın mavi gözlerinin yakından görünüşü
Gözler

  • Göz açamamak: Yoğun ve sıkı işleri yüzünden başka bir işle ilgilenmeye vakit ve fırsat bulamamak.
  • Göz açıp kapayıncaya kadar: (deyiminin anlamı) Pek kısa bir zamanda.
  • Göz açtırmamak: (Başka bir iş yapmasına) Vakit ve fırsat vermemek.
  • Göz alabildiğine: Gözün görebileceği en uzak yerlere kadar.
  • Göz alıcı: Güzelliği hemen dikkati çeken, alımlı.
  • Göz almak: Göz kamaştırmak.
  • Göz aşinalığı: Karşılaşılan bir kimseyi önceden kısa bir süre görmüş olmaktan doğan tanıma.
  • Göz atmak: Kısaca bakıvermek.
  • Göz aydına gitmek: Sevinçli durumdaki bir kimseye "gözün aydın" demeye gitmek.
  • Göz banyosu: Güzel kimselere hoşlanarak bakmak, etkisinde kalınan güzellikten, seyrederek zevk almak.
  • Göz boyamak: Nitelikçe kötü bir şeyi, iyi gibi göstermek, böylece karşısındakini aldatmak; bir şey, olduğundan farklı görünmek.
  • Göz (nazar) değmek: Uğursuzluğuna, kötülüğü dokunacağına inanılan birinin kıskançlık ya da hayranlıkla bakması sonucu kötü bir duruma düşmek.
  • Göz dikmek: Bir şeyi ele geçirmek isteğine kapılmak.
  • Göz doldurmak: Görünüşüyle umulduğundan çok etkilemek.
  • Göz doyurmak: (Bir şey) Görünüşüyle etkili olmak, seyredenlere zevk vermek.
  • Göz etmek: Başkalarının gizlediği isteklerini birine göz kırparak ya da gözlerini oynatarak anlatmak.
  • Göz gezdirmek:
    1. Yazılmış bir şeyi kendini vermeden okumak.
    2. Birçok şeye dikkatsiz bakıp geçmek.
  • Göz göre (göz göre göre):
    1. Herkesin gözü önünde.
    2. Apaçık, utanmadan, çekinmeden.
  • Göz göz: Üzerinde birçok göz (delik) bulunan.
  • Göz göze gelmek: Bakışları karşılaşmak.
  • Göz gözü görmemek: Sis, duman, toz gibi engellerden ortalık görülememek.
  • Göz hakkı: Görülüp de imrenilebilecek ufak tefek şeylerden, görenlere verilen pay.
  • Göz hapsine almak: Bakışlarını üzerinden ayırmamak, hiçbir davranışını gözden kaçırmamak.
  • Göz kamaştırmak:
    1. (Kuvvetli ışık ya da parlaklık) Kısa bir zaman için görüşü bulandırmak.
    2. Hayran etmek, görenleri hayran bırakmak.
  • Göz kararı: Ölçülerek ya da tartılarak kullanılan veya satılan şeylerin ölçülmeden ve tartılmadan göz ile oranlaması.
  • Göz kesilmek: Bütün dikkatiyle bakmak.
  • Göz kırpmadan: Acımadan, merhamet etmeden, hiç çekinmeden, duraksamadan.
  • Göz kırpmak: Birine amacını işaretle anlatmak için bir gözünü bir an için kapayıp açmak.
  • Göz koymak: Bir şeyi ele geçirme isteği gütmek.
  • Göz kulak olmak: Bir şeyin korunmasında dikkatli olmak.
  • Göz kuyruğuyla bakmak: → Göz ucuyla bakmak.
  • Göz nuru:
    1. Görme yeteneği.
    2. Göz emeği.
  • Göz nuru dökmek: İnce, değerli bir şey oluşturmak için göz emeği harcamak.
  • Göz önüne getirmek: Tasarımlamak, hesaplamak.
  • Göz süzmek: Göz kapaklarını birbirine yaklaştırarak, baygın baygın bakmak.
  • Göz ucuyla bakmak: Başını çevirmeden, gözlerini yana çevirerek bakmak.
  • Göz yıldırmak: Güç yitirecek etki yapmak, moral bozmak.
  • Göz yummak: Kusurları görmezliğe gelmek.
  • Göz yummamak:
    1. Kusurları görmezliğe gelmemek!
    2. Hiç uyumamak.
  • Gözden çıkarmak: Yokluğuna katlanmak, elden gitmesine razı olmak.
  • Gözden düşmek: Daha önce kendisine değer vermiş kimselerin sevgi ve güvenini yitirmek.
  • Gözden geçirmek: Bir şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu anlamak için her yanına bakmak, incelemek, muayene etmek, denetlemek.
  • Gözden kaçmak: (İncelenmiş veya gözlemlenmiş olmasına rağmen) Görülmemiş, farkına varılmamış olmak.
  • Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek ya da görülmez olmak.
  • Gözden sürmeyi çalmak: Çalamayacağı bir şey bulunmayacak denli becerikli hırsız olmak, kimseye sezdirmeyerek, çok becerikli biçimde hırsızlık yapmak.
  • Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp başka yere gitmek, görülmez olmak.
  • Göze almak: Gelebilecek her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabul etmek.
  • Göze batmak:
    1. Bakanları tedirgin edecek gibi aykırı, uygunsuz ya da yakışıksız görünmek.
    2. Çekememezliğe yol açmak.
  • Göze çarpmak: Başka şeyler arasında kolayca görülebilmek.
  • Göze diken olmak: Başkalarını rahatsız eden bir insan durumuna gelmek.
  • Göze gelmek: Kendisine göz değmek, nazar değmek.
  • Göze girmek: İlgi, sevgi, güven ve önem kazanmak, beğenilmek.
  • Göze görünmek:
    1. Görünür duruma gelmek, var olduğu belli olmak.
    2. Var olmadığı halde varmış gibi görünmek.
  • Göze görünmemek:
    1. Ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, ortada görünmemek.
    2. Kendisi var olduğu halde göz onu görememek, önemi olmamak.
  • Göze göz, dişe diş: Misilleme, aynıyla acısını çıkarma, kısasa kısas.
  • Gözle yemek, gözüyle yemek, gözleriyle yemek:
    1. Bir şeye pek istekle ve dik dik bakmak.
    2. Göz değdirmek, uğursuzluk getiren bakışlarla bir kimsenin kötü duruma düşmesine neden olmak.
  • Gözleri bayılmak: Uyku, arzu gibi herhangi bir hal gözlerine vurmak, gözlerinden belli olmak.
  • Gözleri çakmak çakmak olmak: Ateşli hastalıktan ya da öfkeden gözleri kızarmış ve parlamış olmak.
  • Gözleri çekik: Yarı kapanmış göz gibi göz kapaklarının arası dar olan.
  • Gözleri çukura gitmek (kaçmak): Her hangi bir hastalık yüzünden gözleri çökmüş gibi görünmek.
  • Gözleri dolmak (dolu dolu olmak): Ağlayacak kadar duygulanmak.
  • Gözleri dönmek:
    1. Can çekişirken gözlerinin karası kapak altına kaçmak.
    2. Öfkesinden ne yaptığını bilmemek.
  • Gözleri evinden oynamak (fırlamak): Gözlerini gereğinden çok açıp öfkesi ve telaşı gözlerinden belli olmak.
  • Gözleri fal taşı gibi açılmak: Hayretten gözleri fırlamak.
  • Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, ağlama, çok içki içme gibi nedenlerle gözleri çok kızarmak.
  • Gözleri kapanmak:
    1. Ölmek.
    2. Çok uykusu gelmek.
  • Gözleri kararmak:
    1. Gözleri baş dönmesinden, açlıktan, aşırı yorgunluktan iyi göremez olmak.
    2. Bayılacak gibi olmak.
  • Gözleri kıvılcım saçmak: Çok öfkelenmek, gözleri çakmak çakmak olmak.
  • Gözleri parlamak: Gözünde sevinç ve istek belirtileri görülmek.
  • Gözleri sulanmak: Gözlerine yaş gelmek.
  • Gözleri süzülmek: Göz kapakları hafif kapanmaya başlamak.
  • Gözleri velfecri okumak: Gözlerinden kurnaz, şeytanca bir zeka belli olmak.
  • Gözleri yollarda kalmak: Sevilen bir kimseyi ya da geciken bir haberi, mektubu özlemle beklemek.
  • Gözlerinde şimşek çakmak: Birden çok kızmak, ansızın pek öfkelenmek.
  • Gözlerine inanamamak: Hiç umulmayan, hatıra hiç gelmeyen bir şeyin görülmesi karşısında şaşırmak.
  • Gözlerine uyku girmemek (gözü, gözleri uyku tutmamak): Hiç uyuyamamak.
  • Gözlerini açmak: Uyanmak.
  • Gözlerini belertmek: Gözlerini açıp dik dik bakmak.
  • (Birine) Gözlerini devirmek: Öfkeyle bakmak.
  • (Bir yere) Gözlerini dikmek: Dikkatle bakmak.
  • Gözlerini (gözünü) kaçırmak: Biriyle göz göze gelmemek için gözlerini başka tarafa çevirivermek.
  • Gözlerini kapamamak: Uyumamak.
  • Gözlerinin içi gülmek: Çok sevindiği gözlerinden belli olmak.
  • Gözlerinin içine kadar kızarmak: Utancından yüzü çok kızarmak.
  • Gözü aç: Kanmak, doymak bilmez, aç gözlü.
  • Gözü açık: Uyanık ve becerikli.
  • Gözü açık gitmek: Dilediğine eremeden, istediğini yapamadan ölmek.
  • Gözü açılmak: İyiyi kötüyü ya da işine gelenle gelmeyeni ayırt eder duruma gelmek.
  • Gözü akmak: Yaralanma ya da hastalık nedeniyle kör olmak.
  • Gözü almamak: Beğenmemek, görünüşü kendisine güven vermemek, (kendine) güvenememek.
  • Gözü arkada (ardında) kalmak: Arkada bırakılan bir şeye merak ya da ilgiyle bağlı kalmak.
  • Gözü bağlı:
    1. Aymaz, gafil.
    2. Sorup soruşturmaksızın, bakıp anlamadan.
  • Gözü bulanmak: Bulanık görmeye başlamak.
  • Gözü büyükte olmak: Büyük emeller beslemek, gözü yüksekte olmak.
  • Gözü çıkasıca: İlenme olarak söylenen bir söz.
  • Gözü dalmak: Gözünü bir noktaya dikip dalgın bakmak.
  • Gözü dışarıda: Eşiyle yetinmeyip karşı cinsten başka kimselerle ilişki kurmak hevesinde olan.
  • Gözü doymak: Çok istenen bir şeyi çokça elde ettikten sonra artık daha çoğunu istememek.
  • Gözü dönesi: Geberesi.
  • Gözü dönmek: Azgın bir isteğin ya da öfkenin etkisi altında ne yaptığını bilmez bir duruma gelmek.
  • Gözü dumanlanmak: Öfkeden gözü hiçbir şey görmez duruma gelmek.
  • (Bir şeyi) Gözü gibi sakınmak: O şeye aşırı ilgi ve özen göstermek, önemle bakıp korumak.
  • (Bir şeyi) Gözü gibi sevmek: Pek çok sevmek.
  • (Bir şeye) Gözü gitmek: Bir şeyi elinde olmayarak, rastgele görmek.
  • Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek, ferahlamak.
  • Gözü gönlü tok: → Gönlü tok.
  • Gözü görmemek: Belli bir şeyin dışında başka bir şeyle ilgilenmemek.
  • (Birini, bir şeyi) Gözü görmez olmak: Artık ona değer vermemek.
  • Gözü hiçbir şey görmemek:
    1. Çok önemsediği bir işe bağlanıp başka hiçbir şeyle ilgilenmemek.
    2. Kızgınlığa kapılıp sonunu düşünmeden en kötü şeyleri yapacak duruma gelmek.
  • Gözü ısırmak: Bir kimseyi tanıyor gibi olmak, yüzü yabancı gelmemek.
  • Gözü ilişmek: İstemeden görüvermek.
  • Gözü kalmak: Bir şeyi beğenip elde etme arzusunu yenememek.
  • Gözü kapalı:
    1. Düşünüp taşınmayı gerekli görmeden.
    2. Dünyadan haberi olmayan.
  • Gözü kararmak:
    1. Umutsuzluğun, öfkenin ya da azgın isteğin etkisi altında ne yaptığını bilmez duruma gelmek.
    2. Başı dönmek, hafif baygınlık geçirmek.
  • Gözü kaymak:
    1. İstemeyerek bakıvermek.
    2. Gözünde hafifçe şaşılık bulunmak, gözü ara sıra hafif şaşılaşmak.
  • Gözü keskin: Çok iyi gören.
  • (Bir işi) Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda kendisinde güç ve yeterlilik bulmak, kendisine güvenmek.
  • Gözü kızmak: Zorlu, sert davranışlara girişecek ölçüde öfkelenip ateşlenmek.
  • Gözü korkmak: Acı bir denemeden sonra birinden ya da bir şeyden zarar gelebileceği kanısına varıp bir daha denemeyi göze almamak.
  • (Bir şeyin) Gözü kör olsun: (teklifsiz konuşmada) Gereksinme duyulan şeyin elde bulunmaması nedeniyle bir iş yürümediği zaman söylenir.
  • (Bir şeyde) Gözü olmak (olmamak): Bir şeyi ya da bir kimseyi elde etmek isteği beslemek (beslememek).
  • Gözü pek: Korkusuz, atılgan, pek cesur.
  • Gözü sönmek: Kör olmak.
  • Gözü sulu: (teklifsiz konuşmada) Önemsiz nedenler karşısında bile gözyaşlarını tutamayan.
  • (Bir şeye) Gözü takılmak: Dikkati çeken bir şeye ara ara ya da dalarak bakmak, gözünü ondan alamamak.
  • Gözü tok: Gözü malda olmayan.
  • Gözü toprağa bakmak: Ölmek üzere olmak, bir ayağı çukurda olmak.
  • Gözü tutmak: Güvenmek, beğenmek.
  • Gözü tutmamak: Güvenmemek, beğenmemek.
  • (Bir işi) Gözü yememek: O işi becerebileceğine aklı yatmamak.
  • Gözü yılmak: Yürek gücü sarsılmak, korkmak.
  • Gözü yolda (yollarda) kalmak: Birisinin gelmesini merak ve istekle beklemek.
  • Gözü yüksekte (yükseklerde): Yüksek emeller peşinde olan.
  • Gözüm! (Gözümün nuru): Sevgi anlatan bir seslenme sözü.
  • Gözüm çıksın (kör olsun): Bir şeyin doğruluğuna inandırmak için kullanılan ant içme sözü.
  • (Birini) Gözüm görmesin: Bana hiç görünmesin, yüzünü görmek istemem.
  • Gözün aydın!: Sevinçli bir olay dolayısıyla kullanılan bir kutlama sözü.
  • Gözünde büyümek: Bir şey, birine olduğundan büyük, zor ya da önemli görünmek.
  • Gözünde büyütmek: Önemsiz olan bir şeye fazla önem verip ondan korkar duruma gelmek.
  • (Bir kimse ya da bir şey birinin) Gözünde (şöyle ya da böyle) olmak: Ona göre öyle sayılmak.
  • (Bir şey birinin) Gözünde olmamak: Herhangi bir üzüntü ya da zor durum dolayısıyla o şeye değer verecek, ilgi duyacak durumda bulunmamak.
  • Gözünde tütmek: Çok özlemek, göreceği gelmek.
  • Gözünden kaçırmamak: Dikkatle izlemek.
  • Gözünden uyku akmak: Çok uykulu olmak.
  • Gözüne bakmak: → Gözünün içine bakmak.
  • Gözüne çarpmak: Rastlantıyla görmek.
  • Gözüne dizine dursun!: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen kötü dilek, beddua sözü.
  • (Birinin) Gözüne girmek: Sevgi, güven ve ilgisini kazanmak.
  • Gözüne hiçbir şey görünmemek: Kendi derdi dolayısıyla hiçbir şeye değer vermemek, her türlü tehlike karşısında ilgisiz kalmak.
  • (Bir şey) Gözüne ilişmek: Bir şeyi rastgele görmek.
  • Gözüne kestirmek:
    1. Başarabileceğini ummak.
    2. Beğenisine uygun bulmak.
  • Gözüne sokmak: Bir kimsenin göremediği ya da bulamadığı bir şeyi, ona sert bir tavırla göstermek, görmeye mecbur etmek.
  • Gözüne uyku girmemek: Uyuyamamak, uykusuz kalmak.
  • (Kendi) Gözünü açmak: Uyanık, dikkatli bulunmak.
  • (Birinin) Gözünü açmak: Görüşünü değiştiren bilgi edinmesini sağlamak, uyarmak, gerçeğe yöneltmek.
  • (Bir yerde) Gözünü açmak: Orada iken aklı ermeye başlamak.
  • Gözünü ağartmak: Dik dik bakmak, bakışını sertleştirmek, suratını asmak.
  • (Bir şeyden) Gözünü ayırmak: Bir şeye bakmaktayken gözünü başka tarafa çevirmek.
  • (Birinin) Gözünü bağlamak: Akıl ve duygularını yanıltmak, doğruyu göremez duruma getirmek.
  • (Bir şeyin) Gözünü çıkarmak: (teklifsiz konuşmada)
    1. İyisi dururken kötüsünü seçmek.
    2. Bir işi çok kötü bir biçimde yapmak.
  • Gözünü daldan budaktan (çöpten) esirgememek (sakınmamak): Olur olmaz tehlikelere aldırmamak, tehlikelerden korkmamak.
  • Gözünü dikmek: Gözünü ayırmadan bir yere bakıp durmak.
  • Gözünü doyurmak: Bol bol vermek.
  • Gözünü dört açmak: Çok dikkatli ve uyanık bulunmak.
  • Gözünü gözüne dikmek: Birinin gözüne sürekli olarak bakmak.
  • Gözünü kırpmamak: Hiç uyuyamamak.
  • Gözünü kan bürümek: Adam öldürecek ölçüde öfkelenmek.
  • (Birinin) Gözünü korkutmak: Yıldırmak.
  • Gözünü sevdiğim: Sevgi anlatmak için kullanılır.
  • Gözünü seveyim: (teklifsiz konuşmada) Rica, sevgi ya da hafifçe kınama sözü olarak kullanılır.
  • Gözünü toprak doyursun: Kendisinde olan ya da kendisine verilen şey ne kadar çok olursa olsun, bunu az bulan aç gözlü kimseler için ilenme olarak söylenir.
  • Gözünü yummak: Ölmek.
  • (Bir şeye) Gözünü yummak: Görmezlikten gelmek.
  • Gözünün bebeği gibi sevmek: Pek çok sevmek.
  • Gözünün çapağını silmeden: Sabahleyin uyanır uyanmaz.
  • Gözünün içine baka baka: Cesaret ve soğukkanlılıkla.
  • (Birinin) Gözünün içine bakmak:
    1. Bir kimsenin üstüne titremek.
    2. Buyruğunu yerine getirmeye hazır bulunmak.
    3. Bir arzusunun yapılması için gözleriyle birine yalvarır durum almak.
  • Gözünün kuyruğuyla (ucuyla) bakmak: Belli etmemeye çalışarak yandan bakmak.
  • Gözünün önünden gitmemek: Hep görür gibi olmak, bir türlü unutamamak.
  • (Birine) Gözünün üstünde kaşın var dememek: Birinin her davranışını hoş görmek, alınmasına yol açacak hiçbir şey söylememek.
  • (Birinin) Gözünün yaşına bakmamak: (deyiminin anlamı) Hiç acımamak, sızlanmasına aldırış etmemek.
  • (Bir şeye) ... gözüyle bakmak: (Bir şeye) ... gibi bakmak: Sorunlara çözülemez gözüyle bakmak, baştan teslim olmak anlamına gelir.
  • Gözüyle görmek: Görmüş olduğunu kesinlikle, inandırıcı olarak belirtmek.

Bakınız: Göz İle İlgili Atasözleri
( 16 soru/yorum )

Soru ve Yorumlar: 16


Anonim:
Bence çok güzel . Buradan bilmediğim konuları araştırıyorum . Çok teşekkür ederim.
26/2/16 10:23
Anonim:
Katılıyorum çok güzel.
26/2/16 10:30
Anonim:
Tavsiye ederim.
26/2/16 10:24
Anonim:
Çok güzel emeğinize değmiş ve buradan emeği geçen herkese teşekkürler.
26/2/16 10:28
Sbmdjzhz:
Ay cok saglun
11/10/16 19:04
Anonim:
bu site süper
28/9/17 20:01
Anonim:
İğrenç😧😒😒
3/12/18 16:39
Anonim:
Sizede tavsiye ederim mukemmel
11/1/20 12:34
Anonim:
Cok emek ister ben odevimi yaptim bu yeri kim yaptiysa tesekkur ederi😊😊😊😊
11/1/20 12:36
Burcu:
Çok güzel bir şey istediğim şeye istediğim kadarını buldum çok sağolun
7/10/20 19:28
Anonim:
Benim için çok güzel bir site
23/2/21 13:10
Anonim:
Çok güzel
19/4/22 21:13
Anonim:
Çok iyi bir site ne zaman ödevim olsa buraya giriyorum

Emeginize saglık
15/5/22 20:13
Anonim:
Efso
15/5/22 20:14
Anonim:
Arkadaş burayı bol bol kulanaın adım mı girmeye uşendim adım mühitin soyadımçakmak
15/5/22 20:15
Anonim:
efso ödevlerimi burdan bakıyorum
19/4/23 10:12